GİRİŞ
Rezonans Fransızca kökenli bir fizik terimidir. Kolayca anlaşılabilmesi adına, rezonans terimi iki frekansın uyumlanması olarak açıklanabilir. Rezonans terapilerinde yapılan işlem vücuda dışarıdan verilen titreşimlerle vücudun etkileşime girmesi ve vücudun enerjetik doğasında değişiklik yaratılmasını amaçlayan bir tedavi modelidir. Rezonans terapileri adı altında birbirinden farklı teknolojileri olan farklı tip cihazlar ve yöntemler mevcuttur (1).
Biorezonans ilk kez 1970’li yıllarda tıp doktoru, homeopati ve akupunktur hekimi olan Alman Dr. Franz Morell ve elektronik mühendisi Erich Rasche tarafından geliştirilmiştir. Geliştirilen bu cihaz homeopatik ilaçlarla elektriksel olarak temas içinde
olan bir verici ve bu sinyali alan ve kişinin akupunktur noktası ile temas içerisinde olan bir alıcıdan ibaretti. Bu sistem aktif hale getirildiğinde, aynı anda kişinin akupunktur noktalarının elektriksel direnci de (ayrı bir cihaz yardımı ile) ölçülüyordu(2).
Bu cihazın gösterdiği şey öncelikle biorezonans sistemi aktif hale getirildiğinde ve kişi için uygun ilaç cihazın içerisine yerleştirildiğinde ve sinyalin gönderildiği sırada akupunktur noktasının elektriksel direncinde değişim olduğu şeklindeydi. Bu gözlem homeopatik ilacın etkinliğinin çok düşük elektromanyetik vibrasyonlar yolu ile olduğunu (o zaman için bulunan 1 Hz ile 106 Hz arası) ve bu etkinin kişinin akupunktur noktaları üzerindeki direnç değişiklikleri ile gösterilebileceğini ve bu kadar düşük seviyedeki elektriksel titreşimlerin insandaki bilgi transferinin bir parçası olduğu sonucu çıkarıldı (1)(3)(4). 1975 yılında teori olarak ortaya konulan bu görüş biorezonans cihazlarının da başlangıç noktasını oluşturdu.
Bu ilk çalışmalarla küçük elektriksel titreşimlerin insanın bütünü içerisinde belirli biyolojik etkiler yaratabileceği fikri ortaya atılmış olsa da bu titreşimlerin aslında ölçülemeyecek düzeyde küçük olduğu ve cihaz ile kişi arasında temas olduğunda ölçülen “beyaz gürültü”nün aslında bahsedilen bu bilgiyi taşıyor olduğu fikri o yıllarda sadece bir varsayımdı. İlerleyen yıllarda, bu fenomenle ve mekanizması ile ilgili daha ileri teorik açıklamalar Alman biofizik profesörü Fritz-Albert Popp tarafından yapıldı. Popp insan vücudunun yaydığı düşük frekanslardaki elektromanyetik titreşimlerinBiofoton teorisi ile açıklanabileceğini ilk ortaya koyan kişi oldu. Biofotonları açıklarken canlıların çok düşük frekanslarda elektriksel titreşimler yaydığını ve bu titreşimlerin (fotonların) canlılık için üst düzey bir kontrol mekanizması olduğu savını ortaya koydu (5,6,7,8).
Temel olarak biorezonans veya bioenerji stimulasyon tedavileri geleneksel ve tamamlayıcı tıp yöntemi olarak kabul görmüş iki farklı yöntem olan homeopati ve akupunktur yöntemlerinin birleşiminden oluşmaktadır. Bu nedenle biorezonans cihazının kullanım şeklini ve amacı temel olarak anlatabilmek için bu iki yöntemin temel prensipleri önemlidir.
Akupunktur
Akupunktur ilk olarak Dabry (1853) ve Morant (1927) tarafından Batı'ya tanıtıldı (9)(10).
Çinliler, her canlıda yaşamdan sorumlu bir enerji akışı olduğunu öne sürdüler. Bu enerjiye Chi kuvveti adını verdiler. Chi vücutta akupunktur meridyenleri adı verilen kanallarda akar. Akupunktur tedavisi temel olarak bu enerji kanalları üzerinde bulunan direnç noktalarına (akupunktur noktası) müdahale edilerek etki gösterir. Akupunktur noktası, deride iç organlarda ki rahatsızlıkları yansıtan belirli bir noktadır. Aynı akupunktur noktası, o organdaki bozuklukları tedavi etmek için de kullanılabilir. Her noktanın yeri spesifiktir ve belirli kesin terapötik özelliklere sahiptir. Bu noktalarda tedavi, ilgili organlarda hastalıkların gelişmesini engelleyebilir. Akupunk tur noktalarının çoğu, akupunktur meridyenleri boyunca uzanır. Her akupunktur noktası, hem ana meridyenler hem de yanları yoluyla birkaç organı etkilediği için çeşitli hastalıkları tedavi etmek için kullanılabilir (11).
Bazı akupunktur meridyenleri oryantasyonda negatifken diğerleri oryantasyonda pozitiftir. Çinliler bunları Yin ve Yang şeklinde tanımlamaktadırlar. Bunun haricinde akupunktur prensibinde Beş Element (simgesel adları: ateş, toprak, metal, su ve odun), enerji boylamları; dolu ve boş organlar kuramları da tedavi için kullanılmaktadır (12). Temel olarak bu kuramlar ışığında akupunkturun felsefesinde organik bir patolojinin psikolojik bir rahatsızlığı tetikleyebileceği ve yine aynı şekilde psikolojik bir rahatsızlığın organik bir patolojinin sebebi olabileceği teorisi öne sürülmektedir (13).
Homeopati
Homeopatinin en önemli prensibi benzer benzeri tedavi eder (similia simlibus curentur) prensibidir. Tedavinin temelini bu prensip oluşturmaktadır. Benzerlik prensibine göre sağlıklı bir insanda birtakım şikayetlere yol açan madde, çok düşük dozlarda aynı şikayetler ile gelen hastayı tedavi eder. Bu durum aşılamaya benzetilir ancak aşılama sağlıklı bireylere yapılır ve sonucunda söz konusu virüse karşı koruyucu antikor gelişir. Homeopatide ise birtakım şikayetleri olan hastaya, aynı şikayetleri meydana getiren madde (seyreltilerek) verilir. Uygun maddenin saptanması hastanın şikayetlerine bağlıdır. Şikayet yok ise ilaç verilmez. Bu nedenle, homeopatide bir hastalık veya ameliyat öncesi koruyucu ilaç yoktur (14).
İkinci prensip Minimal (infinitizemal) doz. “İnfinit” kelimesi sonsuz anlamına gelmektedir. Homeopatik ilaçlar sistemik olarak milyonlarca kez seyreltilir ve bu işlem sonucunda madde çoğu zaman artık saptanamaz duruma gelir. Hasta ilacın frekansını daha doğrusu bilgisini alır. Bu şekilde verilen ilaçların yan etkileri olmamış olur. Seyreltme arttıkça maddesel düzeyden frekans düzeyine doğru geçiş artar ve bu şekildeki yüksek seyreltimlerle yapılan homeopatik ilacın (yüksek potanslar) etkisinin daha derin olması beklenir (15).
Üçüncü prensip Bireysellik prensibidir. Bu prensibe göre konulan tanı ne olursa olsun, hastanın söz konusu hastalığı hangi öznel bulgular ile yaşadığı önemlidir. Örneğin saman nezlesi tanısı ile gelen 5 hastanın beşinin de verilen ilacı farklıolacaktır; çünkü saman nezlesinin genel bulguları yanında, şikayetlerin artma veya azalma zamanı, hastanın beslenmesi, hastanın psikolojisi ile bağlantısı hastanın mizacı ve ek şikayetleri farklı olacaktır. Tüm bu farklılıklar hastaya özgü tedavinin bulunmasına yardımcı olur (16).
Dördüncü prensip Bütünsellik prensibidir; hastanın sadece başvurduğu şikayetler değil, eşlik eden şikayetler, hayat tarzı ile ilgili bilgiler (beslenme, uyku, cinsel hayat) hastalık geçmişi ve mizacı ele alınır ve tüm semptomların toplamına uyan ilaç bulunarak zihinsel, duygusal ve fiziksel, yani bir bütün olarak tedavisi yapılır (17).
Beşinci prensip Proving (kanıtlama) dır. Homeopatide kullanılan maddelerin tümü sağlıklı insanlar üzerinde denenmiştir. Gönüllü denekler ilaçları kullanmış ve yaşadıkları bulguları detaylı olarak not etmişlerdir. Bu kayıtlar toplanarak Materia Medica denilen ve ilaçların bilgisini içeren kitaplarda toplanmıştır (18).
Bu çalışmalar sayesinde her ilacın düşük dozlarda neyi ve nasıl tedavi ettiği ve aynı zamanda maddelerin toksik etkilerihakkında önemli bilgiler elde edilmiş oldu.
Cihazın Temel Çalışma Prensibi
Bu her iki prensibin birleşimini önceleyen bir prensiple çalışan biorezonans cihazları, kısaca vücuttaki akupunktur sisteminin (akupunktur meridyenlerinin) herhangi bir akupunktur iğnesi ya da başka bir akupunktur yöntemi kullanmaksızın
Anadolu Tıbbı Dergisi, 2022/Eylül, Sayı:2
cihazın giriş kısmına yerleştirilen homeopatik preparatın (ya da cihaza yerleştirilen biyoaktif maddenin) kendi doğası gereği taşımakta olduğu biyoenerji (frekansı) ile rezonansa sokulmasıdır.
Cihazın işlevi (bir radyo benzeri) maddeye özgü- maddenin çevresine yaydığı bilinen frekansların vücut tarafına aktarılmasını sağlamaktan ibarettir. Buradaki amaç meridyen sistemi/vücuttaki enerji dolaşımının (elektronik homeopati olarak da adlandırılabilecek ve homeopatiden bildiğimiz şekilde) maddelerin enerjetik özelliklerini kullanarak değiştirilmeye çalışılmasıdır. Zaman içerisinde edinilen tecrübe bu yöntemin bioenerjinin stimulasyonu olarak anılmasının tüm diğer isimlerden daha doğru bir tanımlama olduğu düşünülmüştür.
İnsan vücudunun yaydığı ve eskiden “beyaz gürültü” adı verilen, daha sonraları “biofoton” teorileri ile açıklanan bu fenomen biyoenerji olarak da tanımlanabilir ve bu amaçla kullanılan cihazlar tarafından oluşturulan etkiler de “biyoenerji stimulasyonu” olarak da adlandırılabilir.
Bu temel teori ve burada bahsi geçen biyoenerjetik alan üzerine etki etmek üzere dizayn edilen biorezonans cihazları Dünya’da 50 yıldır bütünsel yaklaşımı olan doktorlar tarafından kullanılmaktadır. Bu yöntemin etkinliğini gösteren bilimsel çalışmalara geçmeden önce bu cihazlar ile yapılan işlemi biraz daha açıklamamız gerekir. Bu cihazların çalışma prensipleri arasında bazı farklılıklar olmakla birlikte cihazların genel çalışma modları temel olarak birkaç şekilde olmaktadır.
Uygulama Modu - 1
A MODU: Cihaza giriş peteği (maddenin konulduğu kısım) ile tanımlanan bioenerjetik bilginin değiştirilmeden verildiği durumlar: Bunlara A modunda yapılan uygulamalar denilir. Homeopatik ilaçların enerjetik bilgisinin sisteme verilmesi şeklinde çalışır (Şekil.1).
Bu mod için uygulama örneği: Biyoenerjiye (biofotonlara) homeopatik ilaç örnekleri üzerinden müdahale etmek: Bunun için cihazın içerisine (frekans örneği olarak kullanılacak maddenin konulduğu giriş peteğine) homeopatik ilaç konulur ve cihaz bu homeopatik ilacın bilgisi ile çalıştırılır. Cihaz, homeopatik ilacın çevresine yaydığı enerjiyi/elektriksel titreşimi kişi tarafına (kişinin ellerinde olan elektrodlar yardımı ile) A modunda yani değiştirmeden iletir.
Uygulama Modu – 2
Ai MODU: Cihaza giriş peteği (maddenin konulduğu kısım) ya da giriş elektrodu (vücut üzerine yerleştirilen elektrod-anten) yolu ile tanımlanan bioenerjetik bilginin sabit fazda invert edildiği (frekans bilgisinin ayna görüntüsünü oluşturacak şekilde ters çevrildiği) tedaviler. Bunlara Ai mod (invert) denilir.
Biorezonansın temel mekanizması olarak cihaz ile yapılan “ters çevirme/invert etme” işlemi yardımı ile patolojik/blokaj titreşimler sisteme eklenen ayna görüntüleri yolu ile silinir (3). Bilgilerin invert edilmiş kopyaları yolu ile silinmesi işlemi fizikte bir dalgaya tersi (tam ayna görüntüsü) eklendiğinde, ilk dalganın girişim (interferans) yoluyla silineceği analojisini izler (Şekil.2.).
Bu mod için uygulama örneği
a) Biyoenerjiye (biofotonlara) yine o kişiye ait problemli vücut akıntıları üzerinden müdahale etmek: Bunun için cihazın içerisine (frekans örneği olarak kullanılacak maddenin konulduğu giriş peteğine) patolojik vücut salgısı örneği (örneğin enfekte bir yaradan alınan akıntı) konulur ve cihaz bu veri üzerinden çalıştırılır. Cihaz patolojik vücut salgısını ya da atığının çevresine yaydığı enerjiyi/elektriksel titreşim üzerinden çalışır ancak cihaz bu sefer bu veriden aldığı frekans/enerji üzerinden frekans fazını sabit tutarak invert eder (ters çevirir, ayna görüntüsünü oluşturur). Amaç patolojik frekansların sisteme tam ayna görüntüsünün verilerek elimine edilmesinin sağlanabilmesidir.
b) Biyoenerjiye (biofotonlara) problemli/ hastalıklı vücut bölgeleri üzerine yerleştirilen anten/elektrod üzerinden alınan veri üzerinden müdahale etmek: Bunun için cihaza giriş olarak bağlanmış olan bir elektrod vücut üzerindeki hastalık/problem alanı üzerine yerleştirilir ve cihaz bu şekilde çalıştırılır. Cihaz bu sefer yine vücudun üzerinden (problem alanı üzerinden) aldığı frekans/enerji üzerinden frekansı fazını sabit tutarak invert eder (ters çevirir, ayna görüntüsünü oluşturur). Amaç patolojik frekansın (enerjetik bozukluğun) sisteme tam ayna görüntüsünün verilerek sağlanabilmesidir.
c) Biyoenerjiye (biofotonlara) kişinin bağımlısı olduğu ya da vücudunu kirletmiş olduğu düşünülen maddeler üzerinden müdahale etmek. Bunun için cihazın içerisine ilgili madde konulur ve cihaz bu veri üzerinden çalıştırılır. Cihaz bu madenin yaydığı enerjiyi/elektriksel titreşim üzerinden çalışır ancak cihaz bu sefer yine bu veriden aldığı frekans/enerji üzerinden frekans fazını sabit tutarak invert eder (ters çevirir, ayna görüntüsünü oluşturur. Amaç patolojik frekansın (enerjetik kirlenmenin) sisteme tam ayna görüntüsünün verilerek elimine edilmesinin sağlanabilmesidir.
Yukarıda bahsedilen işlemler cihazın etkin olduğu tüm frekans skalası üzerinden yapılabildiği gibi o kişi için doktor tarafından karar verilmiş olan frekans aralıkları üzerinden de kullanılabilir. Yapılan işlemin etkisi akupunktur nokta direnç ölçümleri yapan hekimler tarafından bu iş için üretilmiş farklı cihazlar kullanılarak ölçülebilir. Cihaz aktif bir tedavi edici değil bünyenin enerjetik durumunda değişiklikler yaratabilecek bir katalizör durumundadır. Bu yöntem sadece kişinin kendi kendine iyileşme mekanizmalarının uyarılabilmesi amaçlı kullanılabilir. Bioenerji bütününde kişinin denge halinin güçlendirilebilmesi dışında yan etki olarak tanımlanabilecek bir etki yaratabilmek mümkün değildir. Bu yüzden de aşağıda sunumu yapılmış bilimsel çalışmaların hiçbirisinde herhangi bir yan etki raporlanmamıştır.
Etki mekanizması ile ilgili hipotezlerin gücü
Günümüzde biorezonans terapilerinin etki mekanizmaları ile ilgili yukarıda anlatılan açıklama modeli üniversitelerde öğretilen klasik tıp bilgileri ile açıklanamayabilir; çünkü hem homeopati hem de akupunkturun prensipleri güncel tıbbi literatür içerisinde yer bulabilmiş bir kavram değildir. Ancak bu yöntemin etkin olduğu farklı hastalık grupları ile ilgili yapılan bilimsel çalışmalarla kanıtlanmış durumdadır. Bu yöntemin etki mekanizması güncel bilgilerimizle tam olarak anlaşılmıyor olsa bile bu yöntem yine de bir tedavi olarak kabul edilebilir ve bunun en güzel örneği de homeopati ve akupunkturun kendisidir. Literatür incelendiğinde biorezonans uzun süredir hem preklinik hem de klinik araştırmalarda yer bulmuştur.
Makalenin Tamamına https://anadolutibbidergisi.saglik.gov.tr/TR-84920/dergi.html#saglik_bakanligi/page28 den ulaşabilirsiniz. Makalede katkısı olan Sevgili Meslektaşım ve destekçimiz Dr. Ersal Işık ve Dr. Ali Tekeri kutluyorum.